Seçimden koalisyon çıkmasını istiyorum.  Siyasetçilerin bizi yıllardır maruz bıraktığı iki kutuplu dünyadan daha fazlasını hak ediyoruz. Ülkemin yönetimini taraflardan herhangi birine ya da hiçbirine yalnız başına emanet etmek istemiyorum!

“Laikliğin elden gitmesi” ya da “28 Şubat Kararları” etkisinden kurtulamayan iki taraftan birinin iktidarı ele geçirip diğerini yok etmesi üzerine kurulu tek bir senaryo ile karşı karşıyayız sanki. Aslında iki tarafın da senaryosu aynı. Birbiri ile konuşmayan, bu nedenle birbirini tanımayan, gittikçe birbirinden uzaklaşan, bu nedenle birbirinden korkan; ancak diğerini bastırır ya da yok ederse varlığını sürdürebileceğine inanan, ortaklaştıkları bu bakış açısı nedeniyle birbirinden hiç de farkı olmayan iki taraf, aslında tek bir taraf. Bilmem, bana mı öyle geliyor?

İster mayo giysin, ister başörtüsü taksın; ben elbise görmüyorum. Her iki tarafın gözünde de tüm çıplaklığıyla tek bir şey, korku görüyorum, endişe görüyorum. Sadece kendisinin haklı olduğunu düşünen iki düşman kardeşten başka hiç birşey görmüyor gözüm. “Bizi yok edecekler!” çığlıkları duyuyorum iki kardeşten de. Peki etmeyecekler mi? Elbette edecekler. Sorun da bu. Kim kazanırsa diğerini yok etmek için elinden geleni yapacak, ancak bindiği dalı da kesecek, çünkü kardeşini katledenin huzurlu bir hayat sürmesi mümkün değildir.

Şu ana kadar siyasete ilişkin tek kelime etmedim. Çekindiğimden değil. Aslında çekinebilirim, çünkü ülkemizde siyaset partizanlıkla karıştırılıyor ve kolaylıkla taraf tutmakla suçlanabiliyorsunuz. Mesele taraf tutmak değil aslında, sorunları ortaya koymak. Söz konusu bir futbol takımıysa kimseye hesap vermek zorunda değiliz, istediğimiz tarafı tutabiliriz, ancak bir siyasi görüşün temsilinden söz ediyorsak sırf zevk için tutmayız o siyasi partiyi, öyle değil mi?  Bir gerekçesi vardır. Aslında uzun süredir siyaset ve kamu politikaları konuşulmuyor Türkiye’de. Siyaset programlarında “Hah diyorsunuz, şimdi koyacak gerekçeyi ortaya.” ama derinleşmiyor bir türlü, istediğimiz, hayalini kurduğumuz o kıvama gelmiyor. Sürekli bir gerginlik. Umarım bir gün siyaset ve siyasa konuşacağımız günler hepimize nasip olacak. Bu ülkenin gerçek ihtiyaçlarını konuşabileceğiz, bizlerin, hepimizin, bu ülkenin tüm insanlarının.

Kısacası yukarıda tek bir yeni söz etmediğim gibi siyasetten de söz etmedim; mitoloji, dinler ve felsefenin yıllardır anlattığı şeyleri yeni hiçbir şey eklemeden tekrarladım. Sadece hatırlattım; anlaşmazlıkların en büyüğünün aile içinde, kardeşler, yakın dostlar, komşular arasında çıktığını. Meselenin, alan belirlemekten yani “Hepsi benim.” demekten başka bir şey olmadığını ve evrensel olduğunu söyledim.

Sadece ve sadece kendisinin haklı olduğunu düşünen kişi ya da grupların, herkesi temsil etmesi mümkün müdür? Ben ülkemde “Sadece ben haklıyım.” ya da “En çok ben haklıyım.” demeyen bir siyasi parti görmüyorum, bugüne dek de görmedim. Müzakere etmeyi ve uzlaşmayı öğrenmekten başka çaremiz yok. Umarım öyle bir sonuç çıkar ki ne onun ne de bunun partisi kazanır, Türkiye’de yaşayan hepimiz kazanırız.