“Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp.” lafı, bilmemenin ayıplandığının kanıtı. Okul hayatım boyunca durum tam da böyleydi. Düşünme değil ezber üzerine kurulmuş bir sistem, ağaç yaşken ezilir. Formül şuydu: bilmiyorum=çalışmadım=ezberlemedim. Disiplin, korkutma, boyun eğdirme… 70’li, 80’li yıllar.

Öğretmen, çocuğunu yoğurt almaya yollar.

[Bizim mandıra tam köşe başındaydı. Yoğurt geniş tepsilerde ve kaymaklı; yayvan, avuç büyüklüğünde, ince ama tok bir demir parçası içine daldırılır, bütünden yumuşakça çatlayarak ayrılan parça alınır, kendi evinden getirdiğin kabın içine koyulur. İzmir’de, belki de Türkiye’de ilk paket yoğurdu adını veremeyeceğim bir firma üretti. Adını veremeyeceğim, çünkü biz “Bir kamu kurumunda çalıyorum, yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum.” sözüyle büyüyen bir kuşağız.
Türkiye’nin dışarı kapalı olduğu yıllar. Almancı akrabası olanların, Kilis’e yolu düşen ya da Amerikan Pazarı’nı ziyaret edebilenlerin mikser sahibi olmanın ayrıcalığını yaşadığı yıllar. Çikolata ve muzun; sigaralığa Samsun, Maltepe dışında, Marlboro koymanın zenginlik göstergesi olduğu seneler.  Paket yoğurt elbette şaşkınlık verici, modern ve gelişmiş hissettirici bir durum. Diğer yandan yokluğun ve yoksulluğun ayıp olmadığı; paranın, parasızlığın ulu orta konuşulmadığı yıllar.]

Öğretmen çocuğunu, annesi 1 kiloluk paket yoğurt almaya yollar.

Çocuk bakkala varır, 1 kiloluk yoğurt yok ancak 2 tane yarım kiloluk yoğurt var. Sizce ne yapar?

Unutmayın o sadece memur çocuğu değil, memur çocukluğunun şahikası olan öğretmen çocuğu.

Olayı anlatan arkadaşım “Sen ne yapardın?” diye sordu.

Doğru yanıtı bulamadım. Ben satın almazdım, çünkü iki tane yarım kiloluk yoğurt,  bir kiloluk yoğurttan pahalıdır. Bir memur çocuğu olarak çıkar başka bir bakkala gider oradan alırsın 1 kilo yoğurdu.

Peki öğretmen çocuğu ne yapmış?

Eve eli boş dönmüş. Ya hep ya hiç. Söylenenin dışına çıkmamak belki o yılların, belki memur çocuklarının, belki de o yıllarda yaşayan memur çocuklarının alametifarikasıydı. O yoldan bakkala gidilecek, o kadar yoğurt o bakkaldan alınacak, o yoldan da eve dönülecek. Paranın hesabı kuruşuna kadar verilecek.

Memur çocuğu, memurdan farklıdır.

Onlar memurların, kendilerinden daha iyi olması için ellerinden geleni ardına koymadan, her türlü özveriyle büyüttükleri; yemeden yedirdikleri, içmeden içirdikleri, giymeden giydirdikleri özel bir türdür, çok değerlidir, el üstünde tutulmalıdır.  Bu ülkenin değeridir, değerlileridir. Bu ülkenin kalkınma hamlesinin [ki bu bir gün gerçekleşecek, kalkınma yeniden tanımlandığında] temel taşlarından biridirler.

Diğer yandan da sıradandırlar.

Hikayeleri anlatılmalıdır.

Yoksa unutulur giderler.